Bugün size her insanın özel olduğunu fakat onun ruhunda bulunan inceliklere keşfetmeyi ve ortya adet bir yıldız çıkacağına anlata bir hikaye paylaşıyorum.
Küçük bir devlet okulunda, özel eğitim sınıfında öğretmenlik yapıyordum. Bu hepimizin aklına gelen öğretmenlikten biraz daha farklıydı. Gerçekten özel ilgiye ihtiyacı olan çocuklarla çalışmak normalin birkaç katı daha yorucuydu.
Sınıfıma en son katılan öğrenci Nicky, dokuz yaşındaydı. Saldırgan tavırlarından ötürü özel eğitim sınıfına yerleştirilmişti. Daha ilk gününde, sınıfa girer girmez gergin bir tavır sergileyen Nicky ile sıkıntılı bir geçiş süreci yaşayacağımızın farkındaydım. Sırasına oturmasıyla birlikte, sağında solunda kim varsa ona sataşmaya ve olur olmaz anlarda bağırmaya başladı. Neredeyse bütün bir haftayı bu şekilde geçirdik.
Bu bir haftalık süreçten sonra Nicky’nin durumunun değişeceğini düşünmüştüm. Çünkü verdiği bu tepkilerin, özel eğitim sınıfına alınmasıyla ilgili olduğuna inanıyordum. Arkadaşlarının arasında aptal’ olarak görünmektense yaramaz olarak görünmenin daha iyi olacağını düşünüyor diye bir fikre kapılmıştım. Nicky’nin önceki öğretmenleriyle görüşme fırsatı yakaladıktan sonra ise, onunla ilgili başka sıkıntıların olduğuna karar verdim. Eski öğretmenlerinin hepsi onun yaramazlığından, ele avuca sığmazlığından ve garip tavırlarından bahsediyordu. Hatta öğretmenlerinden bir tanesi şu sözleri bile dile getirmişti: “Bu sıralar grip olman aslında senin için iyi bir şey… Nicky gerçekten de çok kötü kokuyor. Onun yanında oturan çocuklar sürekli olarak kokudan şikâyet ettiği için Nicky genelde yalnız oturur. Hemen hemen bütün öğrenciler ona kokarca diyor.
Tüm bu söylenenlerden sonra Nicky’ yi yakın gözleme almaya karar verdim. Servis aracının okula giriş yaptığı saatte bir köşede durmuş izliyordum. Nicky servisten inmeye yeltendiğinde önce servis şoförü sonra da görevli öğretmen tarafından azarlandı. “Yavaş insene Nicky! Arkadaşlarına da müsaade et…”
Servisten indikten sonra istikamet ücretsiz kahvaltı servisi yapan yemekhanemizdi. Nicky daha sıradayken önündeki şeylerden yemeye başlamış ve bunun sonucunda da yemekhane görevlisi tarafından azarlanmıştı. “Oğlum önce otursana sonra yersin!”
Yemeğinin neredeyse tamamını sıradayken bitiren Nicky, masaya geldiğinde arkadaşlarıyla uğraşmaya başlamıştı bu kez de…
Sınıfa girdiğinde arkadaşları onu hoş olmayan sözlerle karşılamıştı: Kokarca mı geldi? Evet evet bir yerden kokusu geliyor, burada olmalı!”
Bütün bu gözlemlerime dayanarak Nicky’nin içindeki kızgınlığın ona gösterilen bu tepkilere bağlı olarak harlanmış olabileceği sonucuna vardım. Eğitim hayatımda aldığım çocuk gelişimi ve psikolojisi derslerini düşündüğümde; bir çocuğun açken, huzursuzken ya da onunla dalga geçilirken bir türlü başarılı olamayacağını biliyordum. Nicky’nin okulda yaşadığı bu sorunlarının kaynağında ailesinin olduğunu düşünerek onlarla en kısa zamanda iletişim kurmam gerektiğine inandım. Çocuklarıyla biraz daha ilgilenmiş olsalardı, Nicky bu durumda olmazdı belki de… Onlarla acilen iletişim kurmalı ve bu çocuğun durumuna bir dur demeliydim.
Aklımda bu düşünceler dönüp dururken öğretmenler odasında girdim. Fikirlerimi diğer öğretmenlerle paylaşıp onlardan destek beklemeye başladığımda homurtular çıktı ortaya. “Sana bol şans,” diyen bir öğretmeni duyup ona doğru döndüm. “Nicky’nin ailesi henüz bir kere bile gelmedi bu okula. Onlara defalarca haber gönderdik ancak gelmeyi bir kenara bırak, cevap bile alamadık…”
Bu söylenenleri ölçüp tarttığımda, onlarla görüşebilmenin tek yolunun evlerini ziyaret etmek olduğunu fark ettim. Bunu dile getirdiğimdeyse “Sen çıldırmış olmalısın! Evlerine ziyarete gitmek de ne demek… Bunu rehberlik bölümüne devret ve onlar halletsin…” gibi sözlerle karşılaştım. Ama hiçbir şey beni bu fikrimden vazgeçiremezdi. Nicky’nin yardıma ihtiyacı vardı ve bu yardımın anne babasından geleceğini umarak onlarla görüşmem gerekliydi.
Sınıfa gidince Nicky’ye müdürün odasına gitmesini ve oradan evi arayarak geleceğimi bildirmesini istedim. Bu durumdan memnun olmuşa benzemiyordu. “Bayan Eva gelin ama umarım köpeklerimiz sizin çırpı kollarınızı kapmaz…” dedi.
“Haydi git ve evini arayıp haber ver. Çırpı kollarıma ben dikkat ederim,” diyerek cevapladım onu.
Nicky’nin evi merkezden oldukça uzaktı. Okulun servisiyle gidip gelen Nicky’ye bugün ben de eşlik ediyordum. Yol uzadıkça uzadı ancak yıkık dökük bir evin önüne geldiğinde durdu servis. Evde sularının düzenli akmadığını ve banyolarının harabeye benzediğini daha önceki öğretmenlerin fısıldaşmaları arasında duymuştum. Nicky hemen kardeşlerinin yanına bahçeye koştu. Çantasını bir kenara fırlatıp onlarla oynamaya başlamıştı çoktan.
Kapının önünde büyükanne oturuyordu. Nicky’nin babası ise hemen girişte, ellerini önünde birleştirmiş bir hâlde beni bekliyordu. Ben buraya anne ve babayla tartışıp onlara çocuğun durumuna göz yumdukları için bağırmaya gelmiştim. Ancak şimdi babanın bu hâlini görünce, elinden gelenin en iyisini yaptığına ikna olmuştum bile.
İster istemez tutumum değişmişti. Aileye karşı hazırladığım konuşma artık duruma uygun değildi. O yüzden zihnimi berraklaştırıp farklı bir noktadan derdimi anlatmak gerekiyordu.
“Beyefendi, sizinle oğlunuz Nicky hakkında görüşmem gereken bir şeyler var,” diyerek girdim söze. «Onun şimdiye kadar ilgilendiğim öğrencilerden çok farklı olduğunu düşünüyorum. Oğlunuz gerçekten çok zeki. Ama okulumuzda aldıklarının onun için yeterli olmadığına inanıyorum ve ona yardım etmek istiyorum.”
Nicky’nin babası mahcup gözlerle söze başladı: “Bakın Bayan Eva… Oğluma yardım etmek niyetindeyseniz, istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Şu ana kadar, buraya hiçbir öğretmeni yardım etmek için gelmedi. Birçok öğretmeni oldu ve her biri eve defalarca notlar gönderdi. Ancak ben okuma yazması çok iyi olan biri değilim. Ve bunların neler olduğunu sormak için okula gelme vaktim de olmadı. Eşim öldüğünden beri bütün çocuklarımla annemle ben ilgileniyoruz. Ama onun durumunu da görüyorsunuz…”
“Efendim sanırım evinizde su yok. Ama okulun yatılı bölümünde mevcut. İzniniz olursa eğer, Nicky’ye orada banyo yaptırabilirim.”
“Elbette, bu çok güzel olur.”
“Yurt kısmında çamaşır makinesi de var. Nicky’ye orada giyeceklerini nasıl yıkaması gerektiğini de öğretsem olur mu?
“Tabii, tabii. Ona istediğinizi öğretebilirsiniz.”
“Benimle konuşmaya zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Oğlunuza yardımcı olabilmek adına elimden ne geliyorsa yapacağım.
Asıl ben teşekkür ederim size. Şimdiye kadar kimse, ziyarete gelmemişti. Nicky aslında çok iyi bir çocuktur. Sizin yardımlarınızla bir yıldız gibi parlayacağından eminim.
O gün birkaç saatimi ayırıp o aileyi ziyarete gitmem ha. yatımda büyük bir değişiklik yarattı. Muhtemelen ilkokulu bitirmemiş bir baba, bizim birçok öğretmenimizden daha anlayışlı ve daha bilgeydi. Nicky birkaç senedir bu okuldaydı ama hiçbir öğretmenin aklına sorunun temeline inip bu çocuğun derdini çözmeye çalışmak gelmemişti. Onu öylece kabullenip, itip kakmışlardı. Hiç kimse Nicky’nin içindeki parlamaya hazır yıldızı görmemişti. Babası hariç tabii ki… Ben de oğluyla ilgilenmediğini düşünmüştüm, ne yazık…
Ertesi gün olduğunda, ben yine Nicky’yi izlemek üzere bahçedeyim. O gün servisten hiçbir sıkıntı çıkarmadan indi. Henüz sıradayken atıştırmaya bayıldığı kahvaltıyı da es geçerek sınıfa girdi. Onunla alay etmek için bekleyen arkadaşlarını umursamadı ve onlarla konuşmaya başladı: “Hepiniz gözünüzü açık tutun! Bayan Eva her an evinize gelip babanızla konuşabilir! Ve ona sizin bir yıldız olduğunuzu söyleyebilir. Ben artık bir yıldızım! Kokarca değilim!”
O günden sonra Nicky’nin farklı bir çocuğa dönüşümünü izledim. Ona banyo yapmayı ve çamaşırlarını yıkamayı öğrettim.
Sonraki zamanlarda aklıma bir fikir daha geldi ve Nicky gibi diğer öğrencilerimde de bir değişiklik yaratabileceğimi umdum. Yemekhanedeki görevlilerle konuşup onlardan benim sınıfım içeri girdiğinde “İşte yıldızlar geliyor!” demelerini rica ettim. Hoşgörüyle kabul ettiler bu isteğimi. Ayrıca kalan yemekleri Nicky’nin kardeşleri için onunla birlikte eve gönderebileceklerini de söylediler, bu durum beni çok mutlu etmişti.
Öğretmenler toplantısı vakti geldiğinde, yemekhanede başlattığım yıldızlar’ fikrini onlarla da paylaştım, tik duyduklarında karşı çıktılar ancak bu fikri yemekhanede uyguladığımı ve olumlu sonuçlar aldığımı onlarla paylaşınca bana yardımcı olmaya karar verdiler. Böylece öğrencilerimde çarpıcı değişimler görmeye başladık.
Nicky’nin babası sayesinde, bütün öğrencilerimi birer yıldız gibi görmeyi öğrendim. O adam, elindeki tüm imkânları kullanarak çocuklarının ışıldaması için uğraşıyordu. Ben de ona katılarak buna yardımcı olmaya başladım ve beraberimde okul halkını da getirmiş oldum. Anne babaların öğretmenlerle olan iş birliğinin işte burada can alıcı bir görevi olduğunu da anlamış oldum. Bütün öğrencilerimi bir yıldız gibi görmeye devam edeceğim eğitim öğretim hayatımda, ışıltılarını görmek beni hep mutlu edecek.